25 Kasım 2009 Çarşamba

AYRILIKLAR EBEDİ BERABERLİĞİN MÜJDELERİ ASLINDA..HAKİKİ ANLAMDA FİRAK YOK

Her veda bir adım daha sana gelmekmiş, ayrılıklar yeni doğuşlara gebeymiş, her yol bitişi zannedilen nokta sana dönüşün bir nişanesiymiş. Oysa yolun başında veda ile sözlenmiş, ayrılıkla nişanlanmış, düğün olarak ithaf edilen vuslata böylece varmıştık. İlk veda sözümüzdü, “Elestü birabbiküm” kelamına verilen “Belâ” yanıtı, bu yanıt ki, bir nevi ruhlar âlemine veda edip, müthiş bir intizamla donatılmış rahim köşküne kısa bir süreliğine misafirliğe sürükleyendi, aciz varlığımızı. Sayılı her gün yeni bir vedayı büyütür derinliklerinde, beklenen gün gelir ve ufukta yeni bir veda bekler bizleri. Bu veda ömür hikâyesinin üçüncü sayfası dünyanın koynuna salar, tüm varlığımızı.
Belki de vedaların yorgunluğunu en çok hissettiğimiz limandır, dünya hayatımız. Onca yaşanılana şahit olmuştur, her ayrılığın adımını sinesine kazımıştır titizlikle. Dünya semasından her daim veda yağmurları yağmış olsa da, rahmeti ve bereketi bizim yüreklerimizde hep senin iklimini yeşertti. Veda ettik bebekliğimizin sevimliliğine, veda ettik çocukluk muzipliğimize, veda ettik gençlik heveslerimize, veda ettik erişkinliğin sorumluklarına, veda ettik yaşlılığın yorgunluğuna gün geldi. Her veda hüznün rengi olsa da, başka bir baharında habercisi oldu. Her vaktin üzerine çöken veda seherinin ardından, muhakkak bir vuslat güneşi doğdu.

Vedalar ki, varlık tülünün aralanış sebebi, vedalar ki, hayat yolculuğunun kaldırım taşları, vedalar ufukta açılan yeni kapılar, veda eşittir yeni doğuşlar. Her veda’nın hüzün rüzgârı savursa da varlığımızı, acıtsa da yürek derinliklerini, ya da umutsuzluğa bürüse de bir anlığına hayallerimizi, her seferinde kapına bıraktı, biçare varlığımızı, kâh yorgun, kâh çaresiz, kâh umutsuz ama her ne olursa olsun senin kapına ulaştırdı bizleri.

Veda eder hazan yaprağına, baharda gülde seni bulalım diye, veda eder kış soğuğa, yazda senin şefkatinin sıcaklığına bürünelim diye, veda eder bulut yağmura, toprağın bağrından ikram ettiklerine şükredelim diye, veda eder gün geceye, koynunda sakladığım seni çıkarmak adına. Veda eder bülbül güle, güle olan sevdasını değil Onu yaratana olan hayranlığını anlatmak için. Veda eder çöller yağmura sen sen diye kavrulmak adına. Veda eder rüzgârlar sensiz iklimlere. Veda eder sevdalılar cismani sevdalarına, yürekteki hakiki sevdana kavuşmak için. Veda eder her varlık, bir önceki suretine yeniden seninle var olmak adına. Kâinat her vedanın ardından el sallarken, her yeni doğuşa da kucak açmakta.

Velhasıl gün gelir bu fani dünyaya yapılan son veda da sana kavuşmaya atılmış koca bir adım oluverir. Veda ile yıkanmış koca bir hikâye haşir sabahıyla ebedi bir vuslatı bağrında yeşertir. Her veda biraz hüzün, bir tutam burukluk, bir nebzede özlem bıraksa da üzerimize, her kaybettiğim dediğimiz, bitti dediğimiz, sonların şarkılarını ezberlediğimiz bir zaman da “ben buradayım” sözünü fısıldadı ruhlarımıza. Vadenin yalnızlığa sürükleyen koylarında dolaşırken, şah damarından daha da yakınlarda birinin varlığı serinletti, ayrılığın kavurucu ateşiyle tutuşmuş benliğimizi. Belki her veda da bir şeyler bırakı verdi ellerimizi, ama sen hep yeni başlangıçlarla, sana kavuşmakla süsledin ezeli ve ebedi düşlerimizi…

Varsın vedalara teslim olsun bu gönül, her veda sana bir adım daha kavuşmakmış ya…

Ilknur Doğanay

KURBANIN ÖNEMİ HAKKINDA YAZIYI OKUYALIM...

Kurban kesmek kimlere vaciptir?

Yaklaşan Kurban Bayramı münasebetiyle mü’minler, vaziyetlerini mutlaka bir gözden geçirmeli... Kurban kesip kesemeyeceği hususunu netliğe kavuşturmalıdır. Elbette kurbanı zengin Müslümanlar kesecektir; ancak, bu zenginliğin ölçüsü nedir? Bunu bilmemiz lâzım.

Kurban kesmek; kurban bayramı günlerinde hür, mukim (seferî olmayan), akıllı ve büluğ çağına erişmiş, Müslüman ve aslî ihtiyaçları ile borçlarından başka –üreyen olsun olmasın– en az 200 dirhem (560 gr.) gümüş veya yaklaşık 85 gram altın ya da bunun değerinde paraya yahut mala sahip bulunan kimselere yani sadaka-i fıtır vermekle mükellef bulunanlara vaciptir. Zekâtta olduğu gibi bunun üzerinden belirli bir zaman geçmiş olması gerekmez. Bu miktarın sadece kurban günlerinde elde bulunması yeterli görülür. Bir başka ifadeyle; kurban için zenginin serveti üzerinden sene geçmesi şart değildir. Bayramın üç gününden birinde kurban kesecek maddî imkân eline geçen Müslümana, hemen o gün kurban kesmek vâcip olur. Zekâtla kurban arasındaki farklardan biri budur. Aslında bu mevzuda sözü uzatmaya gerek yok. Kısaca diyebiliriz ki; borcu olmayan bir mü’min, kurban kesmesi hâlinde geçimine bir sıkıntı gelmeyecek, normal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmayacaksa, kurban kesmeli... Hem kendi âile fertlerine, hem de etraftaki konu-komşuya ikrâmda bulunmalıdır. Şayet elinde fazladan imkân yoksa, ya da borçlu ise zaten kurbanla mükellef olmaz. Ama buna rağmen kıt-kanaat biriktirmek suretiyle elde ettiği mütevâzi imkânlarıyla kurban kesmek isterse, elbette ki kesebilir. Böylece çevresine fedâkârlık ve cömertlik örneği sergilemiş, imkân sahibi olduğu halde kurban kesmekten kaçınanları teşvik etmiş olur.

Unutulmamalıdır ki; iktisadî vaziyeti müsait olduğu halde kurban almaktan imtina‘ edenleri Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, “Bir kimse mâli bakımdan imkân bulur da kurban kesmezse, sakın bizim namazgâhımıza yaklaşmasın!” (Sünenü Ebî Dâvud ve Nesâî) buyurarak îkaz ve irşad etmişlerdir.

Görüldüğü üzere bu hadîs-i şerifte;

1. Kurban kesmeye gücü yeten kimsenin bunu terk etmesi hâlinde cemaatin (topluluğun) içine çıkamayacağı uyarısı ile, bu kötü örnekliğin cezasını tek başına kalarak çekmesi ihtar edilmektedir.

2. Hâl böyle olduğuna göre kurbanınızı kesin, namazgâha çıkın, din kardeşlerinizle müşterek sevincinizi paylaşın, ayrı duruma düşmeyin, yoksulları gözetin îkazına kulak verin denilmektedir.

Hanefî mezhebine göre kurban vâciptir. Kurban kesmekle mükellefiyet için İmâm-ı A‘zam ve İmam Ebû Yûsuf'a (rahımehümallâh) göre akıl ve bülüğ şart değildir. O bakımdan zengin olan çocuğun veya mecnunun malından velîsinin kurban kesmesi lâzımdır. Bu çocuk veya mecnun, o kurbanın etinden yer, geri kalanı da elbise gibi aynından istifade edecekleri bir şey ile değiştirilebilir. (Ö. N. Bilmen, B. İslâm İlm. İst. 1985, s. 410)

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre ise sünnet-i müekkededir. Hanbelîler’e göre, ödeme imkânına sahip olan kimse, borç ederek de olsa, kurban parasını temin edebiliyorsa, kurban kesmeye muktedir sayılır. (el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa)

Hanefîler’e göre aile içinde bulunan fertlerden mâli vaziyeti müsait olan herkesin kendi adına kurbanını kesmesi veya kestirmesi îcap eder. Yoksa bir evden bir kişinin kurban kesmesiyle borçtan kurtulmuş olmazlar.

Velhâsıl kurban ibâdeti; mü’min için Hak yolunda fedakârlığın bir alâmeti, Allah Teâlâ’nın verdiği nimete karşılık bir şükür ifadesidir. Bunun neticesi de, âhirette sevâba ve rızâ-i İlâhi’ye nâiliyet, dünyada ise bir takım felâket ve belâlardan korunup muhâfaza olunmaktır. Bu dünyevî ve uhrevî mükâfatlara kavuşabilmek için, kurbanımızı ihmâl etmememiz gerekiyor.

KURBANIN RÜKNÜ

Kurbanın rüknü; yani bu ibâdetin tam ve sahih (geçerli) olması için yerine getirilmesi gereken şart, kurbanlık hayvanı boğazlayıp kanını akıtmaktır. Bu olmadıkça kurban vecîbesi yerine getirilmiş olmaz.

Bu sebeple kurbanlık hayvanın, kesilmeksizin yoksullara tasadduk edilmesi câiz değildir. Fakat alınan kurbanlık hayvan, herhangi bir sebeple kesilemeden bayramın üçüncü günü güneş batmış olsa, artık bunun diri olarak tasadduk edilmesi gerekir. Çünkü kan akıtma işi, tasadduka intikal etmiş (dönüşmüş) olur. Bunun etinden sahibi yiyemez. (Ö. N. Bilmen, B. İslâm İlmihâli, s. 414, md. 35)

HANGİ HAYVANLARDAN KURBAN KESİLEBİLİR?

Kurbanlar yalnız koyun, keçi, deve ve sığır cinsi hayvanlardan kesilebilir. Mandalar da sığır nev‘inden sayılır. Bunların erkekleri ile dişileri eşittir. Bununla birlikte koyun cinsinin erkeğini kurban etmek daha faziletlidir. Keçinin erkeği ile dişisi kıymetçe müsâvi olsalar, dişisini kurban etmek daha faziletlidir. Yine devenin veya sığırın erkeği ile dişisi et yahut kıymet bakımından aynı olurlarsa, dişisinin kurban kesilmesi daha faziletlidir. (el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanayi‘, 5/69,80; el-Meydanî, el-Lübâb, 3/235; İbn-i Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/226 vd.; Zeylâî, et-Tebyîn, 6/7; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 8/76; Ö. N. Bilmen, B. İslâm İlm. s. 410)

Yaban sığırı, geyik gibi yabânî hayvanlar ile tavuk, horoz, kaz gibi evcil hayvanlar kurban edilemezler; tahrîmen mekruhtur. Yani bu hayvanlardan herhangi birini kurban niyetiyle kesen kişi, harama yakın bir çirkinlikte iş yapmış olur. Çünkü bunda, Mecûsîlere bir benzeyiş vardır. (Ö. N. Bilmen, B. İslâm İlm. s. 411)

Diğer yandan ne Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’den ve ne ashâb-ı kiramdan bunların dışında bir hayvanı kurban ettiklerine dair bir haber de nakledilmemiş... Hele de balığın kurban edildiği garâbetine hiçbir devirde rastlanmamıştır.

Koyun ve keçi ya birer yaşını bitirmiş bulunmalı veya koyunlar altı aylık olduğu halde birer yaşında imiş gibi gösterişli olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki, “Koyun cinsinden kurban olarak cezea yeterlidir.” (İbn-i Mâce, Edâhî, 7; İ. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/368)

“Cezea”, bir yaşını tamamlamış koyun mânâsına geldiği gibi, altı ayını doldurmuş, fakat bir yaşındaki koyunlar kadar gösterişli olan kuzuyu da ifade eder. Cezea; sığır nev‘inde üç, deve cinsinde beş yaşına basmış hayvan demektir. (eş-Şevkanî, Neylü’l-Evtâr, 4, 350) Bu sebeple deve en az beş yaşını, sığır iki yaşını bitirmiş olunca kurban edilebilir.

Bir koyun veya keçi yalnız bir kişi için kurban kesilebilir. Bir deve veya sığır ise birden yedi kişi adına kadar kesilebilir. Nitekim Hz. Câbir'den (r.a.) şöyle rivâyet edilmiştir: “Hudeybiye’de Resûlüllah (s.a.v.) ile birlikte kurban kestik. Deveyi de sığırı da yedi kişi için kestik.” (Müslim, Hacc, 352) Ancak ortaklardan her birinin Müslüman olup, bu hayvanın yedide birine mâlik bulunması ve kendi hissesini Allah rızâsı için kesecek olması şarttır.

KURBANIN HÜKMÜ

Kurban bayramında, Allâh’a yaklaşmak niyetiyle kurban kesmek, Hanefîler’e göre hür, mukim, Müslüman ve zengin olan kimselere vâciptir. Zenginden maksat; temel ihtiyaçları dışında üreyici olsun veya olmasın, nisap miktarı mal yahut paraya sahip olmaktır. Bu da fitre nisâbıyla aynı olup, üzerinden bir yıl geçmesi şartı da aranmaz. Yani bayram sabahı 200 dirhem (560 gram) gümüş veya bunun karşılığı olan para yahut ticaret malına sahip bulunan kimseye kurban kesmek vâcip olur.

Hanefîler’in, kurbanın vâcip oluşu hususunda dayandıkları deliller şunlardır: Kur’ân-ı Kerim’de, “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” emri, amel bakımından “vücub” ifade eder. Çünkü sadece Resûlüllah (s.a.v.)’a mahsus olduğu belirtilmeyen emir, ümmetini de içine alır. Ancak âyette cemi‘ sîgasının bulunmayışı, delâlette zan meydana getirdiği için kurbanın hükmü farz değil, vâcip derecesindedir. Bu âyet-i kerimenin yanında diğer bazı hadîs-i şerifler de kurbanın bu hükmünü kuvvetlendirmektedir. Resûlüllah (s.a.v.), “Kurban kesiniz. Şüphesiz bu, babanız İbrâhim (a.s.)’in sünnetidir” (S. İbn-i Mâce, Edâhî, 3) buyurmuştur. Burada Peygamber Efendimiz, kurban kesmeyi emretmiştir. Mutlak emir sîgası ise, amel bakımından vâcibi ifade eder. Keza şu hadîs-i şerif de kurbanın vâcip olduğu hükmünü teyit eder: “Kim genişlik ve imkân bulur da kurban kesmezse, bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.” (S. İbn-i Mâce, Edâhî, 2) Böyle bir tehdit, ancak vâcibin terki hâlinde bahis mevzuu olur. Diğer taraftan bazı hadîs-i şeriflerde, kurbanın ümmet için sünnet olduğunun belirtilmesi, vâcip oluşuna mâni teşkil etmez. Çünkü sünnet; yol, gidiş mânâlarına da gelir.

Kurban kesmek, Hanefîler’in dışındaki üç mezhebe göre müekked sünnettir. Gücü yetenin onu terketmesi mekruhtur. Şâfiîler’e göre, kurban kesmek, tek başına olan kimse hakkında aynî sünnettir. Eğer âile fertleri birden fazla ise kifâî sünnet olur. Dolayısıyla âile fertlerinden herhangi birisi bunu yerine getirecek olursa, hepsi için yeterli olur. (İbn Kudâme, el-Muğnî, 8, 617)

Şevkânî Muhammed bin Ali rahımehüllah (v. 1250/1834), kurbanın sünnet olduğunu kabul edenlerin dayandığı hadîs-i şeriflerin tenkidini yaptıktan sonra şöyle demektedir: Bu hadislerden hiç biri delil olarak ileriye sürülecek kuvvette değildir. (Neylü’l-Evtâr, 4, 341 vd.)

SEVÂBINI ÖLÜYE BAĞIŞLAMAK ÜZERE KESİLEN KURBAN

Hanefîlere göre bir kimse, kendi parasıyla alıp sevâbını ölmüş bir yakınına veya herhangi bir mü’min kardeşine bağışlamak üzere bayram günlerinde veya sair günlerde kurban kesebilir. Kişi, kestiği bu kurbanın etinden kendisi yiyebildiği gibi, başkalarına da verebilir. Zira kendi kurbanı gibi hüküm alır, sevabı da bağışlanana gider.

Fakat bir kimse vefât eden kişinin, irtihâlinden önceki emri ile, onun adına keseceği kurbanın etinden yiyemez. Zira bu, adak hükmündedir, kesen ve yakını yiyemez. Bunu tam olarak tasadduk etmesi gerekir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, V, 229)

Hâsılı, ebedî âleme göç etmiş mü’minler adına da kurban kesilebilir, sevâbı onlara bağışlanabilir. Bunun da bayram günü, yahut da öncesinde kesilmesi hususunda bir ayrı hüküm yoktur. Her zaman kesilebilir. Nitekim Hunneş (r.a.)’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Hz. Ali'yi (r.a.) iki koç keserken gördüm ve ona, ‘Bunlar nedir?’ diye sordum. Hz. Ali, ‘Resûlüllah (s.a.v.) bana, kendisi için kurban kesmemi vasiyet etmişti; işte ben onları kesiyorum’ dedi.” (Ebû Dâvud, Sünen, Edâhî, 2)

Şâfiîlere göre, izni olmaksızın başkası adına kurban kesilemez. Vasiyet etmemişse, ölü adına da kurban kesilemez.

24 Kasım 2009 Salı

arabia salawat

ANNELERE ARMAĞAN OLSUN...

4-A SINAVDA

JAPINN KEREM EMİR...

ÇOCUKLARDA ALTINI ISLATMA PROBLEMİ

Gece alt ıslatan çocuklar alarmla iyileşiyor
Bebek Çocuk - Gelişim

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr. Selami Sözübir, 5 yaş üstü çocuklarda sık görülen gece alt ıslatma sorununun çoğunlukla genetik nedenli olduğunu belirterek “Gerçek nedenin doğru tetkiklerle ortaya konması, ailenin tedaviye aktif katılımı ve tek başına veya bir ilaçla birlikte alarm kullanımı ile tedavide yüzde 85’lere varan başarı sağlıyoruz” diyor.

Gece alt ıslatma nasıl bir hastalıktır?

5 yaşın üzerindeki çocukların haftada en az iki kez olmak üzere gece uykusu sırasında farkında olmadan idrar yapmasına gece alt ıslatması diyoruz. Sağlıklı çocuklar da uyku öncesi aşırı sıvı aldıklarında gece idrar kaçırabilirler. Ancak, bu olayın bir rahatsızlık olarak düşünülüp tedavi etme kararının verilebilmesi için 3 ayda haftada 2 kereden fazla olması gerekmektedir. Gece altını ıslatma iki çeşittir. Baştan beri varsa birincil (primer) altını ıslatma, rahatsızlık sonradan ortaya çıkmışsa buna da ikincil (sekonder) altını ıslatma denir.

Ne kadar sıklıkla görülür?

Gece altını ıslatma çoğu zaman mesane (idrar torbası) gelişimindeki gecikmenin bir sonucudur. Bu nedenle de yaş ilerledikçe sıklığı azalır ve erkek çocuklarda kız çocuklara oranla daha sık görülür. 3 yaşındaki çocukların yüzde 40’ı altını ıslatırken bu oran 5 yaşında %20’ye ve 6 yaşında %10’a düşer.

Gece altını ıslatmanın nedenleri nelerdir?

Gece altını ıslatma büyük oranda genetik yatkınlığa dayanmaktadır. Anne ve babadan birisinde altını ıslatma öyküsü varsa çocukta %44, ikisinde birden varsa %77 oranında altını ıslatma sorunu yaşanmaktadır. Genel olarak psikolojik olayların sık görülen birincil gece altını ıslatma sorununa yol açmadığı gerçeği bu çocukların büyük çoğunluğunda bir ruhsal sorun aramaya gerek olmadığını ortaya koymuştur.
Gece altını ıslatan çocukların %3’ü civarındakilerde böbrek ve idrar yollarına ait doğuştan bozukluklar, böbrek hastalıkları, gizli bel kemikleri açıklıkları (spina bifida), şeker hastalığı, sara hastalığı, parazitler, besin alerjileri gibi bu duruma neden olan başka hastalıklar saptanmaktadır.

Gece altını ıslatan çocuklarda hangi aşamada hekime başvurmak gerekir?

Gece altını ıslatan çocuklarda aşağıdaki özellikler varsa en kısa zamanda ileri tetkik ve inceleme amacıyla uzman bir hekime başvurmaları gerekmektedir. Bu özellikler şunlardır:
- Gece altını ıslatma hiç altını ıslatmamış bir dönemden sonra ani olarak başladıysa,
- Gündüzde altını ıslatıyorsa,
- Kabızlık ya da kaka ile altının kirlenmesi de mevcutsa,
- İdrar yaparken ağrı duyuyorsa,
- Bir günde 7 den fazla sayıda idrara çıkıyorsa
- Tuvalete koşarak ya da son dakikada gidiyorsa,
- İşeme sayıları haftada 2 den fazla ve gecede 1 den fazla ise,
- Gece içinde işemesi az miktarda ancak fazla sayıda ise

Alt ıslatan çocuğa bez bağlamak doğru mudur?

Altını ıslatan çocuğa bez bağlamak çocuğun bu durumdan rahatsız olma durumunu ortadan kaldırır ve hiçbir zaman alt ıslatma bez bağlayarak ortadan kalkmaz.

Tedavi konusunda neler yapılıyor?

Gece altını ıslatan çocukların bir kısmı kendiliğinden düzelecektir ancak çocuğa ve aileye sıkıntı vermesi, çocuğun kendine güvenini azaltabilmesi, birlikte başka davranış ve duygulanım sorunlarının olabilmesi nedeniyle tedavi önerilmektedir. Tedaviye başlamadan önce uzman ve gece altını ıslatma konusunda tecrübeli bir hekim tarafından çocuğun detaylı fiziksel muayenesi yapılmalı, idrar kaçırmaya yol açabilecek diğer tüm nedenler gözden geçirilmelidir.
Tedavinin başarılı olmasının ilk şartı aile, çocuk ve hekim arasında tam bir iş birliğinin olmasıdır. Ana prensip çocuğa güven vererek suçluluk hissini ortadan kaldırma ve mümkünse olayı çocuğun sahiplenmesini sağlamaktır. Öncelikle denenmesi gereken çocuğun kendisinin veya ailesinin gece uyanmasına dönük programlardır. Önce çocukların kendiliğinden uyanması denenir, bu mümkün olmuyorsa ailenin çocuğu gece uyandırıp tuvalete gitmesini sağlayan program uygulanır. Ailenin desteği ile beraber motivasyon tedavisi ve ilaç tedavisi beraber uygulanırsa bu çocuklarda tedavide başarı oranı %70–80 bulmaktadır. İlaç tedavisinin en önemli dezavantajı ise tedavi kesildikten sonra rahatsızlığın yüksek oranda tekrar riski bulunmasıdır. Bu nedenle son yıllarda alarm ve ilaç tedavisinin birlikte kullanılması önerilmektedir. Alarm cihazları çocuk idrar kaçırmaya başlar başlamaz çocuğu uyandırarak, mesanesini kontrol etmesine yardımcı olan araçlardır. Alarm tedavisine de en az 3 ay devam etmek gerekmekte ve bu tedavi ile çocuklarda %85’lere varan iyileşme sağlanmaktadır. Alarm tedavisi sonunda tekrarlama riski ise oldukça düşüktür.

Bu yazıyı web sayfanızda alıntılayın | Yazdır

Yorumlar (5)

1. Yazan guleyargun 11-11-2009 10:31
benım kızım 4 yasında her uykuda altını ıslatıyor bazen gun ıcınde bıle her tuvaletı geldıgınde kacırdıgıda oluyor artık ne yapıcagımı bılemıyorum kızmıyorum ama nasıl tepkı vermem gerektıgını bılmıyorum kızım bır topluma gırdıgınde cok agresıf davranıyor gelen tepkılerle beraber hem kendıne hemde bana cok zarar verıyor nasıl davranıyım bılmıyorum yardımlarınızı ıstıyorum


2. Yazan Psikolog Gizem OZAN 01-09-2009 22:59
Alt ıslatma çok dikkat edilmesi gereken bir konu...
Ailelerin bu durumu çocuğa fark ettirmeden dikkate almaları ve önce fizyolojik muayneleri yaptırmaları, önlem almaları gerekir.
Çocuklarda henüz sıkıntıları zihinselleştirme yolu ile dışa vurum gelişmemiştir. Bu yüzden de beden yolu ile bir problem olduğunu anlatmaya çalışırlar. Tikler, Tırnak yeme, Davranış problemleri gibi alt ıslatma da bu bedensel işaretlerdendir.

O zamanda mutlaka bir uzmana başvurmak gerekir.
Bez bağlamak çocuğun özgüvenini zedeler, bebeklik dönemindeki bakıma muhtaç olma durumunu tetikler.
Son günlerde reklamı yapılan Dry Nights tipi ürünler çocukların ruhsal gelişimi için çok çok zararlıdır.


3. Yazan dilego 17-08-2009 13:55
mrb benım kızımda 2006 dogumlu ama bız halen bezı cıkaramdık bırakın geceyı gunduz bıle cıkaramıyoruzm bu konuda yardımcı olabılrımısınız bana


4. Yazan eren yusuf 15-08-2009 22:04
benim oğlumda da aynı sorun var daha 4 yaşında ama bu beni çok üzüyor başta çok kızardım ama artık umursamıyorum bile hiç yapmamış gibi davranıyorum o da zaten ben yapmak istemiyorum yatağım ıslanmış diyo psikoloğa gittik birde bu sistemi deneyelim belki bir sorun vardır


5. Yazan eslemrana 13-08-2009 22:25
Bu yazıyı bu konudan muzdarip olan arkadaşlarıma göndereceğim.

22 Kasım 2009 Pazar

Tatil Çalışması

TATİL ÖDEVİ

1.Öncelikli olarak Cuma günü verilen ödevleri tamamlayalım.
2.Adım Adım Matematik 85-100 arasını tamamlamayanlar tamamlasın.100-115 arasını da yapmaya çalışalım.
3.Türkçe "Renkler Olmasaydı" metnin etkinliklerini yapalım.Ayrıca Türkçe defterimize "KURBAN BAYRAMI'nda yaşadıklarınızı anlatınız,yazınız...
4.Dilbilgisi 153-160 arası yapalım.
5.Karakter Eğitimi "Kurban" ile ilgili ayet ve hadisleri araştıralım.Okuyalım ve ailemize de anlatalım.Namaz Takip Çizelgesini NAMAZLARI kılmış bir şekilde dolduralım.Şimdiden KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREKOLSUN,DUALARINIZ İSE HER DAİM KABUL OLSUN... Sınıf Öğretmeni Halil Kahrıman

BAYRAM TATİLİ

Bursa'da okullar bayrama kadar tatil edildi
- Bursa Valisi Şahabettin Harput, ilköğretim okulları ve liselerin, özel okullar, dershaneler ve rehabilitasyon merkezlerini de kapsayacak şekilde 23-26 Kasım tarihleri arasında eğitime ara verildiğini bildirdi.

Bursa Valisi Şahabettin Harput, düzenlediği basın toplantısında, son günlerde H1N1 virüsü nedeniyle bir panik havası oluştuğunu, üst solunum yolları ve gribal enfeksiyon yüzünden çok sayıda vatandaşın hastanelere başvurduğunu söyledi.

Harput, ülke genelinde yaşanan sıkıntının, Bursa'yı da etkilediğine dikkati çekerek, şöyle konuştu:

"Başkanlığını yaptığım İl Hıfzıssıhha Kurulu, il genelindeki tüm ilk ve orta öğretim kurumlarının, salgının daha fazla yayılmasını önlemek ve eğitim-öğretimin daha fazla dengesizliğe uğramaması bakımından, özel okullar, özel okullar, dershaneler ve rehabilitasyon merkezlerini de kapsayacak şekilde gelecek hafta, 23 Kasım 2009 ile 26 Kasım tarihleri arasında, yani Kurban Bayramı öncesinde 3,5 gün süreyle tatil edilmelerine karar vermiştir."

Domuz gribinin iyi dinlenme, dengeli beslenme gibi önlemlerle atlatıldığını vurgulayan Harput, şöyle devam etti:

"Ancak son dönemlerde özellikle okullarda sıkıntı yaşanıyor. Devamsızlığın yüzde 11'in üzerinde olması önlem alma ihtiyacını gündeme getirdi. 3,5 günlük tatil kararını, salgının yayılmasını ve eğitimin dengesizliğini önlemek amacıyla aldık."

"Paniği gerektirecek bir durum yok" diyen Harput, domuz gribi olarak adlandırılan hastalığın normal gripten çok büyük bir farkının olmadığını, hatta normal gribin bir haftada, domuz gribinin ise 4 günlük bir tedavinin ardından atlatıldığını kaydetti.

Harput, bir gazetecinin, "Okullarda aşı uygulamasıyla ilgili velilerden 'olur' yazısı isteniyor. Velilerin aşıya karşı yaklaşımı nedir?" sorusu üzerine, "Bu konuyla ilgili net bir rakam verirsem yanıltmış olurum, ancak veliler aşıya pek sıcak bakmıyor. Aşıya 'olur' verenlerin oranı yüzde 25'lerde diyebilirim" yanıtını verdi.

Her gün tüketilen bir aspirinin bile birçok yan etkisinin olduğunu belirten Harput, "Sağlık Bakanlığı, aşının yapılmasını öneriyor. Biz de vatandaşlarımızı aşı yaptırmaları yönünde yönlendirmeye çalışıyoruz. Her ilacın mutlaka bir yan etkisi oluyor" değerlendirmesinde bulundu.

12 Kasım 2009 Perşembe

4-A SINIFI 1.ETKİNLİKLİ VELİ TOPLANTISI

13 KASIM ETKİNLİKLİ VELİ TOPLANTISI

Özel İlkgüneş İlköğretim Okulu 4-A sınıfı olarak etkinlikli toplantımızı 13 Kasım'da yapacağız.Bu toplantımızda öncelikli olarak yavrularımız etkinliklerini sunacaklar.Program şöyledir:
1.4-A sınıfı tüm öğrencileri "FEN VE TEKNOLOJİ" dersinde öğrendiklerini, yaptıkları iskelet modelleriyle aktaracaklar.Sonraki etkinliklerde öğrencilerimiz şiir okuyacak. SELMA ÖZTÜRK-SELVA NUR ONAL-NİSA PEKER birlikte,HÜSNA SAYGI,ZEYNEP SÜMEYRA BUDAK ise ayrı ayrı şiirlerini okuyacaklar. 29 Ekim kutlamalarına gelemeyen velilerimize şiirlerini sunacaklar..
2.Selma Hanım giriş konuşması yapacak.
3.Sınıf Öğretmeni Halil Kahrıman genel bir değerlendirme yapacak inşaAllah.
4.Başarı ve davranış durumlarını gösteren AYLIK KARNE dağıtılacak.
5.İstek ve önerilerle toplantı devam edecek..